7 Mayıs 2011 Cumartesi

İnternetime değil, "keyfime dokunma"

Son günlerde parti liderlerinin nutuklarını dinlemekten bunalmıştık ki, gündem bir anda seçim meydanlarından dijital ortama kaydı. Bilindiği üzere ulusal ve uluslararası internet medyası bir süredir Türkiye'de durdurulan web yayınlarını konuşuyordu. Tam sular durulmak üzereydi ki Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu 22 Ağustosta yürürlüğe girmesinin öngörüldüğü filtre uygulamasını duyurdu. Böylece bir süre önce "internette sansüre hayır" sloganı altında birikmiş olan tepki, daha da büyüyerek önce sosyal ağları sardı; sonra da meydanlara sıçradı.

Bilindik ifadesiyle Türkiye'deki internet "sansürüne" girmeden önce ilk yayın durdurmalara ve onlara verilen tepkilere değinmekte fayda var. Zira Türk toplumunun olaya nasıl baktığının net olarak anlaşılabilmesi noktasında yarar sağlayacaktır. Bugüne kadar yüzlerce hatta binlerce internet sitesi çeşitli gerekçelerle çıkartılmış mahkeme kararlarıyla yayın durdurma cezasına çarptırıldı. Ancak bu durdurmalar, Mart 2007'de Atatürk'e ağır hakaret içeren videoların yayınına izin veren Youtube'un yayınının durdurulmasına kadar neredeyse hiç dikkat çekmedi. O güne kadar hiç kimsenin böylesine büyük bir video paylaşım ağının kapatılabileceğini düşünmediği açıktı. İlk etapta Atatürk'e hakaret gibi hassas bir mevzu olmasından dolayı mahkeme kararına sahip çıkılsa da Youtube'un söz konusu videoları kaldırmada yavaş davranması ve buna bağlı olarak sürecin uzaması, Youtube müptelalarının yavaş yavaş seslerini yükseltmelerine sebep oldu. Bir süre sonra Youtube yetkilileri ilgili videoları sildi ve erişim yasağı kaldırıldı. Ne var ki Türkiye, Youtube'un "umursadığı" ülkelerden değildi. Bu yüzden Ocak 2008'de ve Mayıs 2009'da da siteye erişim aynı gerekçeyle iki kez daha durduruldu. Ancak bu durdurmalarda internet kullanıcıları mahkeme kararının gerekçelerini bile sorgulamaksızın "internetin bilinçli olarak siyasi amaçlarla sansürlendiğini" savunmaya başladılar. Yasakların Youtube ile sınırlı kalmaması sosyal ağlarda hızla yayılan ve milyonlarca destekçi bulan bu görüşe destek oldu. Özellikle geçtiğimiz aylarda bir takım mali sebeplerden dolayı Youtube, Maps ve blog uygulamaları başta olma üzere pek çok Google hizmetinin durdurulması milyonlarca internet kullanıcısının tepkisini çekti. İnternette özgür düşüncenin yayılmasında yadsınamaz bir rolü olan blog uygulamalarının da erişimi durdurulan siteler içinde olması "bloguma dokunma" hareketini başlamasına sebep oldu. Yine aynı dönemde, ücretsiz bir müzik dinleme portalı olan Fizzy'nin de kapatılması internet dünyasında sanal bir deprem yarattı ve "yasakların doğrudan doğruya iktidarın isteğiyle" yapıldığı kanısını güçlendirdi. Güçlendirdi, çünkü insanlar sebeplerden ziyade durdurmalarla ilgileniyorlardı.

Bugün hayatımızda çok önemli bir yere sahip olan internet yayınlarının, özellikle de sosyal ağların "geçerli" sebeplerle de olsa yayınlarının durdurulması doğal olarak hoş değil ancak olayın siyasi iradenin bir sonucu olduğunu ilan edip erişim yasaklarını "gericilik, şeriat ve İranlaşmak" gibi ciddi iddialar ekseninde değerlendirmekte anlamsız. Youtube Atatürk'e hakaret içeren yayınlar nedeniyle, diğer Google uygulamaları ise Google'ın Türkiye'de vergi ödememesi sebebiyle yasaklanmıştı. Lastfm, Fizzy, Myspace ve Blogspot ise Müyap ve Digiturk'ün telif hakları ihlalleriyle ilgili yapmış oldukları suç duyurularının neticesinde durdurulmuştu. Kabul etmek gerekir ki, yasal gerekçeler dikkate alındığında ve telif hakları konusuna sağduyulu bir yaklaşım sergilendiğinde olayların "doğrudan hükümet kararı olarak" nitelendirilebilecek bir yanı kalmıyor. Buradan da şu sonuç çıkıyor ki, Türkiye'deki internet kullanıcısı "kişisel hak ve özgürlüklerin korunmasından ziyade" kişisel "keyiflerinin ve alışkanlıklarının" korunmasını istiyor. Örneğin, Digiturk, maçların kaçak olarak bloglar üzerinden yayınlanması sebebiyle Google'a bir dava açtı ve kazanarak erişimin durdurulmasını sağladı. Google bu yayınlar ilgili olarak çok uzun bir süre "hiçbir şey yapmadı" ama binlerce blog yazarı, Google'a isyan etmek yerine bundan Türk hukukunu sorumlu tutarak mahkemeleri "sansürcülükle" suçladı. Oysa ki Digiturk o yayınlar için federasyona yıllık 321 milyon$ ödemeyi taahhüt etmişti ve doğal olarak yayın haklarını "korumak zorundaydı". Müyap davaları ise internetten "bedava, daha açık bir ifadeyle çalıntı" müzik dinlemeyi seven kullanıcıların hoşuna gitmedi. Yine mahkemeler sansürcülükle ve özgürlük düşmanlığıyla suçlandı. Ancak iyi bilinmelidir ki, özgürlük, ilericilik ve çağdaşlık gibi değerler, bir şeylere izinsiz el koymak; hırsızlık yapmak gibi özgürlükler getirmez -ki zaten bunlara da özgürlük denmez.  Benzeri diğer bir olay da, bazı insanların kişilik haklarına yapılan saldırıların site yönetimince önlenmemesi sonucunda açılan davalar gereğince Ekşi Sözlük yayının durdurulmasıydı. Birisinin kendisine bakmasından bile rahatsız olarak "ne bakıyorsun" anahtar kelimesiyle kavga etmekten çekinmeyen Türk insanın başkasının kişilik hakları söz konusu olduğunda olayı bambaşka bir şekilde değerlendirebilmesi gerçekten çok takdire şayandır.


İnternet kullanıcılarının daha önceki yasaklara karşı vermiş oldukları tepkilere kısaca değindik. Şimdi bu bilgiler ışığında BTK'nın geçtiğimiz günlerde açıklamış olduğu "[sözde] zorunlu filtre" uygulamasını ve bu uygulamaya karşı verilen tepkileri değerlendirebiliriz. Elektronik Haberleşme Kanunu uyarınca çıkarılmış olan Tüketici Hakları Yönetmeliğinin, "İnternetin Güvenli Kullanımı" başlıklı 10. maddesine* dayanılarak düzenlenen ve 22 Ağustos 2011 tarihinde yürürlüğe girecek olan yeni uygulama, "isteyen kullanıcıların" "ücretsiz internet güvenlik paketi" kullanabilmesine olanak sağlıyor. Amaç, şu anda farklı internet sağlayıcıları tarafından 'ücretli' olarak sunulan güvenlik paketlerini, ilgili kanun gereğince kullanıcılara her hangi bir bedel ödemeksizin sunarak, "isteyenlere" "istedikleri oranda" güvenlik hizmeti sağlamak. Bu doğrultuda hazırlanan güvenlik paketlerinin 3'ü de, farklı düzeylerde önlemler içeriyor ve uygulama kesinlikle kullanım zorunluluğu getirmiyor. anlaşıldığı üzere her hangi bir paket seçmeyenlerin mevcut erişimlerinde hiç bir değişiklik olmayacak; Aile, Çocuk ve Yurtiçi filtrelerinden birini seçenler ise paket içeriği doğrultusunda sınırlı bir erişime sahip olacaklar. Ayrıca istedikleri takdirde, yine ücretsiz olarak  paket değişikliği yapabilecekler ya da hizmeti sonlandırabilecekler. Diğer yandan, sosyal paylaşım sitelerinde iddia edildiği gibi hiç bir suretle "kişisel internet kimliği" [teorik olarak mümkün olsa da] oluşturulmuyor. Daha açık bir ifadeyle her hangi bir fitre seçilmiş olsa bile kayıt tutulmuyor, sadece tehlikeli olarak belirlenmiş sitelere erişilmek istendiğinde sistem otomatik olarak erişimi engelliyor.

İşte hepsi bu. Yaklaşık bir haftadır, özellikle de sosyal paylaşım ağlarında gündemi işgal eden BTK'nın filtre uygulaması bundan ibaret. Ne yazık ki Türk toplumu olarak yine tepkimizi elimize yüzümüze bulaştırdık. Okumadan, anlamadan, dinlemeden, "internet kimliği ile fişleme hedefleniyor, tek örneği İran'da var, şeriat geliyor, Ortadoğu'ya dönüyoruz, özgürlük elden gidiyor" nidalarıyla  karşı çıkılan, eylemler yapılan, bildirilen yayınlanan olayın aslı bu. Şunu da belirtmekte fayda var ki, bu tip güvenlik çalışmaları, Avustralya ve İsviçre başta olmak üzere "güvenliğe ultra önem veren" pek çok ülkede yapılıyor. Ayrıca bugün Türkiye'de eşi görülmemiş olsa da, Facebook, Twitter, Bebo ve Black Planet gibi sosyal paylaşım devlerine erişim durdurulabiliyor. Örneğin ABD'de Twitter 2009 yılında, üç kez Ağustosta, iki kez de Ekimde olmak üzere toplam 5 defa; Facebook Ağustos 2009'da bir defa, Myspaces ise mayıs 2007'de ve Ağustos 2009 da olmak üzere 2 defa engellendi. Bunun yanında İngiltere Ocak 2009'da Twitter'a, Ocak 2010'da da Facebook'a erişimi durdurdu. Listeyi uzatmak da mümkün.

Sonuç olarak belirtmek gerekirse, erişim yasaklarının ve BTK açıklamalarının, 2000 dolayında gazetecinin muhtelif suçlardan ötürü ceza evinde tutulduğu ve kitap taslaklarının bile toplatıldığı "düşünce özgürlüğü açısından hassas bir döneme" denk gelmesi tepkinin büyüklüğünü anlaşılabilir kılabilir. Zira son zamanlarda "fikir özgürlüğü" konusunda sıklıkla yaşadığımız bu tür olaylar Türkiye Cumhuriyeti'ne sadece içeride değil uluslararası arenada da ciddi zararlar vermiştir. Ancak şu da bilinmelidir ki, ülkemizde henüz "yasak, engelleme, durdurma, sansür, keyif, alışkanlık ve güvenlik" kavramlarının net olarak anlaşılmadığı da açıktır. Ayrıca insanların konuşma gereği duydukları konularda yeterince bilgi ve birikim sahibi olmadıkları, olmayı da önemsemedikleri açıktır. Kısaca özetleyecek olursak "sağduyu açığımız" internetimizdeki güvenlik açıklarından daha büyük bir açık haline gelmiştir.

*Bu madde, işletmecilere internetin güvenli kullanımına yönelik ücretsiz alternatif hizmetler sunma zorunluluğu getirir.

5 yorum:

  1. Yazını beğendim. Ellerine sağlık. Çok güzel yazmışsın.

    YanıtlaSil
  2. Devletin açık bir platforma müdehalesini uygun görmüyorum.

    YanıtlaSil
  3. Statükonun her türlüsü tehlikelidir. Eskisini attık yenisine evet demenin anlamı yok.

    YanıtlaSil
  4. Eğer yasaklanan sitelerin hepsinin bir mahkeme kararı olsaydı bu dediğiniz daha anlaşılır olurdu. Ancak öyle değil. TİB tarafından engellenmiş yüzlerce site var. Avrupa'da yüzlerce şifreli kanal var. Onlar da aynı bloglarda veriliyor mu? Oralarda ne yapılıyor peki? Güvenliği sağlamakla yükümlü olan blog yayınlama sitesi mi? Sistem kursunlar her 2 dakikada bir şifre değiştirsin, blogdan da yayınlamasın. Canlı yayın mı yapıyor birisi. Kişi hakkında yasal takibat başlasın. Blog yasaklamak mıdır yani çözüm? Siz Hitler'in uygulamalarının hukuki olmadığını mı düşünüyorsunuz? Hepsinin kendiş mantığıyla kendi hukukunda yeri yok muydu? Sansür sansürdür. Çizgi seks siteleri bile yasaklandı. Fantazi ürünü olan birşey. Fantazi kurmak ta yasaklansın. Öyle ya onun için senin için neyin iyi doğru ahlaklı olduğuna birileri karar verecekler. Demokrasiden bahsedenler eğer biz ne yapalım mahkeme kapatmış diyorsa, yeni anayasa fikirlerine internet özgürlüğünü koysunlar.. Koyarlar mı? Çok beklersiniz gibime geliyor.

    YanıtlaSil
  5. webmaster abi(koray ben) konuşmamız, görüşmemiz lazım bi konu hakkında msn falan olur müsait zamanını bana bildirirsen ayarlayalım en kısa sürede ;)

    YanıtlaSil